Sanırım çocuktum ilk gittiğimde, bu da ikinci gidişim oldu. Arkadaşım bana “Ben her yıl bu mevsimde giderim, muhteşem olur.” derdi, ben de hadi gidelim dedim. Bir cuma sabahı erken bir uçakla Dalaman’a uçtuk, buraya kadar her şey güzeldi. Ta ki bir dolmuşa bindiğimizde arkadaşım yolculuğumuz 2,5 saat sürecek diyene kadar. Dalaman’dan Kaş’a uzanan yol gerçekten hiç benlik değilmiş. Hem yol uzun, hem de Kaş’a yaklaşırken o virajlar beni benden aldı…
Neyse ki varış noktasına gelmiştik, arabadan indim ve bir de üzerine taksiye binip 15 dk daha yol gittik. Benim kafa bi dünya oldu başım ağrıyor, midem bulanıyordu. Öğlen 14:00 gibi vardık, ama benim beynim ancak akşam yerine geldi valla :))
Kaş’ta büyük çakıl denilen meşhur bir plajda, içinde birkaç minik bungalov ev olan bir yerde kaldık. Sessiz, sakin, huzurlu ve o mavinin her tonuna hakim muhteşem deniz.
Kaş’ın merkezine yürüyerek 15 dakikalık bir yer büyük çakıl plajı. Gündüzleri plajda açık mavi bir denize bakmaya doyamadan güneşlenip, denizin tadını çıkarıp, akşam üzeri iki dağın arasından güneşi batırıp, akşam yemeğine merkeze iniyorduk. Kaş’ın merkezi küçük bir tatil kasabası gibi, çok tatlı. Bir akşam yağmur yağdı, o küçücük kentin tüm elektrikleri gitti. O karanlıkta eğlenceli müzikler sokakta duyulurken, insanlar eğlenmenin yollarını bulurken, biz de keyifle kokteyllerimizi yudumlamaya devam ettik!
Eğlenceli barları, güzel mezeleri olan restaurantları, dar ve hediyelik eşya dükkanlarından oluşan sokakları ile sanırım ben çok sevdim bu Kaş’ı 🙂
Uzun tatiller için değil ama kısa bir tatil kaçamağı yapıp, kafa dinlemek için ideal bir yer bence. Yaza girmeden ya da vakit bulamazsanız benim gibi yaz bitmeden mutlaka bir Kaş yapın derim…